Ey Vedûd!

Mavi beyaz kelebeklerin dişi kirpikleriymiş dünya meğer. Bir elif miktarı bile acımaz oldu sensizliği ve sessizliği seçen letâiflerim . Derin hülyaların sekr hali mahmurluğuyla terk ettim mütebessim sır ve necvalarını. İşte şimdi tam zamanı.., Varlığımı ,yokluğumun dirilişiyle yeşert Ey Hâlik! Sözümü özüne vuslat sırrın ile kavuştur. Ey Vedûd! Kaldır peçeni gönlümün hicranlarından.

Hiç.

Ya Vedûd! Kaldır peçeni gönlümün hicranlarından. Yak sonsuz kudretinle tüm beşeri mahcubiyetlerimi. Bana ait olanın -benim olmakla- bana yaptığı fenalığı yine benden başka kim başarabilir ki? Ben, bir tek benin barındırdığı binlerce benden, bir o bene bir bu bene koşuşturmaktayım. Sükunet istiyor ruhum. Dinsin artık poyrazlarım; tüm müstebit sözler halvetinde sussun. Aynalarıma şimdi sanrılar doldurdum. […]

Hiç.!

Ruhumun karanlık labirentlerindeyim.  Sarhoş zangoçların naralarıyla dolu buralarda çan sesleri hep. Ancak rahmet yağmurlarının tecellisiyle susacak bu puslu toz duman. Gelsem mi ,gitsem mi, kalsam mı, dursam mı bilemez halde kaybolmuşken nasıl şifa olurum âmâlığına ? Nasıl öperim yaralarından ? Söyle kaç cennetin kapısından kovuldun da geldin cehennemimin sıcağına? Söyle kim itekledi seni Yusufun kuyularından […]