Gökyüzünün semalarında süzülürken demirden kuş misali uçak ben o uçağın içindekilerini düşündüm. Ne kadar kalabalıktır kim bilir. Kaç yolcu vardır. Kimi sevdiğinden ayrılıyor kimide sevdiğine kavuşuyor. Nereye gidiyor acaba..
İçinde olmak istedim nedensiz..
Gitmek istedim nereye gideceğimi bilmeden. sadece uzaklaşmak istedim buralardan kalabalıklardan..
Etrafıma baktım yapayalnızdım onlarca beden ama hepsi yabancı simaları tanıdık sadece..
Kimden nereye gitmek istemiştim ki. Düşününce gidecek yerimin olmadığını anladım.
Gidebilmek mesele değil içindekileri aklındakileri sana yük olan içini inciten ne varsa onları bırakıp gidilecek yer olmadığını anlayınca gidilecek yer hayalinden vazgeçtim.
Ve sen düşüyorsun gönlüme yine senle konuşmak istiyorum yarım yamalak bir şeyler yazıp karalamak istiyorum sen oku sen anla diye..
Basmayan klavyenin tuşlarına daha azimli bir şekilde basıyorum.
Oysa sen yazılmayanı bile okursun biliyorum. İçimde uhde kalansın.
Hani ne kavuşmak nede ayrılık hasreti bitiriyor artık desem anlar mısın beni.
Miktarsız bir şey dendiğinde anlaşılmaz ya öyle bir şey işte tarifsiz karşılıksız sade ve yalın..
“Anlatılamayan ama anlatılmak istenilen..”