Ana Sayfa » Genel » NEFSİNİ BİLEN, RABB’İNİ BİLİR…

NEFSİNİ BİLEN, RABB’İNİ BİLİR…

Emr-i Bi’l Ma’ruf Nehy-i Ani’l Münker

İyiliği emretme, kötülükten alıkoyma , Kur’an-ı Kerim’de, ”Sizden hayra çağıran, marufu emreden, münkerden vazgeçirmeye çalışan bir ümmet bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” (Ali İmran, 3-104) buyurulmaktadır.

Bu Ayeti Kerime ile  marufun emredilmesi ve münkerden menedilmesi işi bütün İslam ümmetine farz kılınmıştır. İslam uleması bu görevi ümmet içinden bir grubun yapmasıyla diğerlerinden sorumluluğun kalkacağını, ancak hiç kimsenin yapmaması halinde bütün müslümanların sorumlu ve günahkâr olacağını söylemiştir.

Ancak şu varki az bir bilgi ile henüz nefis terbiyesi eğitimine yeni girmiş yada hiç girmemiş , Seyr-u Sülükta yol almamış kardeşimiz ,  hazır alimlerin kitaplarını okumuş ve sohbet vermeye  (fetvaya)  kalkışmakta, hoşgörüden tevazu ve sabırdan özellikle “BEN” eğitiminden yoksun olduğu için incitici olabilmektedir,  İman başın üstündeki bir güvercin gibidir yavaş ve dikkatli yaklaşmak gerekir ürkütmemek için özellikle yeni  öğrenmeye çalışan kardeşlerimiz için ki insan nefis taşıyo gönüller alacağız gönüller kaybetmiyeceğiz hedef bu olmalıdır nitekin   yapılan yanlış davranışlar birçok kardeşimizin gönlünü incitmekte ve kalp kırılmasına neden olmakta dolayısıyla kul hakkına girilmektedir . Bildiklerin doğrudur fakat bir sohbet adabı vardır bu sebeple zaten tesavvufun içinde olan kardeşlerimiz bilirler herkes sohbet görevlisi olamaz yetki yukarıdan gelir senin halin ve seyr-u sülük’taki ilerlemene göre,  yani herkese gül bahçesi emanet edilmez zira bakmayı bilmeyen bahçıvan gülleri telef edecektir. Özellikle bir yanlış görüldüğünde ben biliyorum edasıyla sert bir uslup yerine, karşımızdaki insanın yerine kendimizi koyarak o anda rencide etmemek adına biraz sonra bir konu açılıp konu içinde o hususa değinilmesi daha hayırlı olur .  Böyle kısa bir açıklamanın sonrasında ki genel olarak söylüyorum tüm ortamlar için geçerlidir , Önceliklede  kendi nefsimize söylüyoruz …  Şimdi çok önemli bir konu olan Nefis mertebeleri konusunu Ayeti Kerime ve Hadisler ışığında hatırlamaya ve incelemeye çalışalım inşaALLAH .

 

Elnur KUL

 

“Nefsini bilen, Rabb’ini bilir “

Nevevi dedi ki: Denildi ki: Kendi cehaletini bilen, Rabbinin ilmini , kendisinin fani olduğunu bilen, Rabbinin baki olduğunu,  kendisinin aciz ve zayıf olduğunu bilen, Rabbinin kudret ve kuvvetini bilir.

Nefis, Rabbimize  giden yolda sürekli bizi engellemeye çalışır .  “Nefsini bilen, Rabb’ini bilir “(1) sözü bir anlamda bu gerçeği ifade  etmek adına sıkça söylenmektedir. Tasavvuf ve Tasavvufi hayat nefis ile bitmeyen bir mücadele ve onu Allah’ın rızası doğrultusunda, rızaya eren  hale getirmeye çalışmak için sürekli gayret içinde olmak  demek, doğru ve yerinde bir tespit olur. Ancak hemen belirtelim ki, burada bahsedilen nefis, her türlü kötülüğü emredici anlamındaki “nefs-i emmare”dir ve nefislerin büyük bir kısmını da bu mertebedeki nefisler oluşturur. Yani insanların büyük bir kısmı “nefs-i emmare” taşımaktadır, bundan öteye geçememektedir. Bilindiği gibi tasavvuftaki nefislerin derecelendirilmesinde nefs-i emmâre en aşağı mertebede yer almış ve zemmedilmiştir. Ondan yukarıdakiler ise derecelerine göre övgüye layık bulunmuştur.

Nefis Mertebelerini sıralayacak olursak ;

1- Nefs-i Emmare ; Sürekli kötülüğü emreden nefis anlamındadır. Kur’an’daki “Hiç şüphesiz nefis daima kötülüğü emredicidir.” (2)  ayet-i kerimesi bu mertebeye işaret olarak görülmüştür. Nefis terbiyesinden geçmemiş olanların ve seyr ü sülûua yeni başlamış olan salikin nefsinin bu özellikte olduğu kabul edilir.

2- Nefs-i Levvame ;Kınayan nefis anlamındadır. Terim¸ Kur’an’daki “Daima pişmanlık gösteren ve kınayan nefse yemin ederim.” (3)  ayet-i kerîmesinden alınmıştır. Bu mertebeye yükselen nefiste kötülüklere karşı tepkisel bir refleks oluşur. Kendisinde ve çevresinde gördüğü kötülükleri kınamaya başlar. Çoğunlukla nefis muhâsebesi üzerinde durur ve yaptığı kötülüklerden pişmanlık duyar.

3-Nefs-iMülhime ;İlhama eren nefis anlamındadır. Terim¸ Kur’ân’daki¸ “Nefse ve ona birtakım kâbiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin olsun ki¸ nefsini temizleyen kurtulmuş¸ onu kötülüklere gömen de ziyâna uğramıştır.”  (4)  âyetinden alınmıştır. Bu mertebedeki nefs sahibinin basireti açılır. Böylece ilham ve keşfe mazhar olmaya başlar. Âlemin ve eşyanın zâhirinin ötesindeki hakîkatleri basîretiyle idrak eder. Bu mertebedeki sâlik¸ yaptığı zikrin tesirini bütün uzuvlarında hissettiği gibi bütün varlıkların Allah’ı zikir ve tesbih içinde olduğunun şuuruna varır. Çeşitli ilâhî lütuflara ve kerâmetlere bu mertebede nâil olur. Ancak bu mertebe sâlikin şaşırma tehlikesinin fazla olduğu bir aşamadır. Zira bu mertebede sâlik¸ eriştiği lütuflara ve kerâmetlere aldanarak kemâle eriştiğini ve yolun sonuna geldiğini zannedebilir.

4-Nefs-i Mutmaine; İyi¸ kötü gibi karşıtlıklardan kurtularak huzura eren ve güzel huylarla bezenen nefis mertebesidir. Terim¸ Kur’ân’daki “Ey itmi’nâna ermiş nefis.” (5) âyet-i kerîmesinden alınmıştır. Bir insanın kötülüklerden tamâmıyla kurtulması ona mâsûmiyet nisbet etmek anlamına geleceğinden burada kast edilen kötülük yapma potansiyelinin ortadan kalkması anlamına gelmez. Bu mertebedeki sâlik¸ Cenâb-ı Hakk’ın tevfik ve inâyetiyle sekîne ve yakîne mazhar olduğundan kötü ve çirkin sıfatlardan neş’et eden çatışmadan ve ızdıraptan kurtulur. Bu makamda Nur-ı Muhammedî zuhûr eder ve beşeriyet fenâ bulur. Cüneyd-i Bağdadî’nin (ö. 297/909) tasavvufu tarif ederken işaret ettiği¸ “Hakk’ın seni senden öldürmesi ve kendisiyle diriltmesi” hâlidir.

5-Nefs-i RaddiyeAllah’tan gelen her şeye tam bir rızâ gösterdiği için bu mertebedeki nefse “râzı olan” anlamına gelen râdiye denilmiştir. Terim¸ Kur’ân’daki¸ “Sen O’ndan râzı¸ O da senden râzı olarak dön Rabb’ine.” (6)  âyet-i kerîmesinden alınmıştır. Sâlikin Allah’tan râzı olması demek¸ kendisi ve başkaları hakkında gerek hayır gerek şer görünen kazâ hükümlerine tereddütsüz teslim olup rızâ göstermesidir. Ancak bu teslimiyet irfândan yoksun bir acziyet değildir. Celâl içre cemâli görmekten mütevellid bir haldir. 

6-Nefs-i Mardıyye; “Allah’ın kendisinden râzı olduğu nefis mertebesi” anlamına gelir. Terim âyette geçen “marziyye” kelimesinden alınmıştır. Esasen bu nefis mertebesi ile önceki arasında ayrılmaz bir bütünlük vardır. Zira Allah’ın rızâsı olmaksızın kulun Allah’tan râzı olması mümkün değildir. Ancak âyette önce râzı olan (râdiye) sonra râzı olunan (mardiyye) şeklindeki sıralama ve ayrımdan dolayı böyle bir ayrıma gidilmiştir. İki mertebe arasındaki en önemli fark sâlikin bir önceki mertebede başına gelen dert ve ıstırapları Hakk’ın bir elçisi olarak görmesi¸ sabretmesi ve sızlanmamasıdır. İyi günde olduğu gibi kötü günde gösterdiği metânet nedeniyle sâlik bu mertebede ise Allah’ın kendisinden râzı olmasıyla her yönüyle “rızâ” makâmını/hâlini tahakkuk ettirir. Bu mertebeye “hakka’l-yakîn” da denir.

6-Nefs-i Kamile ;Bu mertebede sâlik¸ nefsânâ sülûkun en yüce makâmına ulaşır ve “kâmil” sıfatını kazanır. Bütün güzel sıfatları ve marifet sırlarını kendinde toplamış olarak Allah’ın yeryüzündeki halifesi olur.

konu ile ilgili Ayeti Kerime ve Hadis-i Şerifler ile devam ediyoruz inşaALLAH , 

“Ahirete inanmayan ve nefsinin arzusuna uyan kimseler seni ondan (âhiret için hazırlık yapmaktan) sakın alıkoymasın, sonra helak olursun!”  (4)

“Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” (5)

“Allah’tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha sapkın kim olabilir?” (6) . Bu âyetlerde geçen “heva” kelimesi başka bir ayette   (7), rüzgârın bir nesneyi savurması, nereye düşeceği belli olmayan bir yere sürüklemesi anlamında kullanılmıştır.  Kontrol edilmeyen istekler (nefis)  insanla şiddetli rüzgarın bir nesne ile oynadığı gibi oynar.  sonunda  o kişi nereye düştüğünü bilemez.

Şeddad b. Evs ( r.a.)’ın rivayet ettiği bir hadiste Resul-i Ekrem  (s.a.v) şöyle buyurmuştur ;

“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Aciz kişi de, nefsini duygularına tabi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup durandır” (8). “men dane nefsehu” ibaresinde geçen “dane”  fiili  “dîn” ile aynı kökten gelmektedir.  Nefsini “din” ile yâni “ilahî esaslar” ile kontrol etmek anlamındadır. Şu hadiste de bir arzu ve irade eğitimi vardır:

“Sizden birinizin arzu ve istekleri, benim getirdiğim esaslara uymadıkça iman etmiş olmaz (9. Bu hadisin şerhinde İbn Receb el- Hanbelî şu tespitlerde bulunmuştur ;  Bütün günahlar, arzu ve şehvetin Allah ve Rasülüllah (s.a.v) sevgisinin önüne geçirilmesinden kaynaklanır.  Nitekim Allah, Kur’an-ı Kerim’in  birçok yerinde müşrikleri, “heva ve hevesine tabi olanlar” olarak vasıflandırmıştır. Bid’at olan işler de arzu ve isteklerin şer’i hükümlerin önüne geçirilmesinden kaynaklanır  (10)

“Hz. Peygamber (s.a.v) sadece ameli olarak iradeye hakimiyet eğitimi yapmamış, henüz gerçekleşmemiş arzu ve isteklerin eğitimini de yapmıştır. 

Hadis edebiyatımızda “kitâbü’t- temenni” diye bir bölüm vardır. Bu bölümdeki hadisleri incelediğimizde gerçekleşmemiş arzularımızın eğitimi ile ilgili çarpıcı ipuçları, sırlar ve hikmetler buluruz.”

 

 

(1) İbn Teymiye,  Mevzudur, dedi. es-Sem’ani ise , Bunun merfu olarak bilinmediğini, Yahya b. Muaz er-Razi’nin sözü olduğunu, söyledi.

(2) 12/Yûsuf¸ 53.  (3)  75/Kıyâme¸ 2. (4)  91/Şems¸ 7-10. (5)  89/Fecr¸ 27. (6)  89/Fecr¸ 28.

  (4)   Tâha(20), 16. (5)  Furkân(25), 43. (6)  Kasas(28), 50. ( 7) Hacc(22), 31. “Kim Allah’a ortak koşarsa, sanki gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir” (8) Tirmizî, Kıyâme, ve’r- rakâik ve’l- vera’, 25; İbni Mace, Zühd 31(hadis no: 4260) (9) Müstedrek, IV, 164. (10) İbn Receb el- Hanbelî, Câmiu’l- ulûmi ve’l- hikem, s. 678.

NEFSİNİ BİLEN, RABB’İNİ BİLİR…” üzerine 4 yorum

  1. Rabbim bizleri Nefislerine köle olanlardan eylemesin inşaAllah Amin… Gönlüne yüreğine sağlık Yüreği Güzel Insan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir