Şimdi sükût vakti ey kalbim!
Bak insanlar taze telaşlar toplamada kaldırımlarda.Tüyü bitmemiş günahlarını süslü ve sahte bir edayla sunuyorken şehir,insanlar çığlık çığlık “yalnızlık” haykırmakta… İnsanlar âvâre,insanlar divâne…
Bu şehir virâne ey kalbim…
Asûde iklimler çoktan terk etmiş gökyüzünü..Ağaçlar öksüz kalmış,çiçekler yetim..Irmaklar başıboş geziyor,yolları kurumuş çoktan..Toprak sessiz figanlar akıtıyor göğsünden..İnsanlar parçalanmış nar gibi saçılmış ey kalbim!..Ezilmiş bir nar çiçeği var hangi kaldırıma baksam..
İnsanlar ey kalbim,insanlar…
Bunca ses varken..Bunca gürültü,patırtı,şamata,kahkaha varken..İnsanlar uçurum gibi yüksek seslerden kendilerini bırakıyorken o devâsâ boşluğa..Her ses,her nefes bir bir intihar ediyorken benliğin o yüksek uçurumlarında…
Biz nasıl bu kadar sessiz kalabildik ey kalbim?..
Biz nasıl bu kadar kimsesiz…
Susmanın kalesine sığınıyorum..
Önümde karanlıktan duvarlar..
Sırtımda insan yüklü bir gök var..
Bana artık ses ver ey kalbim!
Konuşan dilimdir,susansa sen..Yani kalbim..Kaldır artık sükûtun perdelerini aç artık peçelerini!..
Bana bir sükût miktarı ses ver ey kalbim!..
Senden ve cebimde sükût üzre yazılmış şiirlerden başka hazinem yok benim.. Sana son defa Âkif’ten bir şiir hediye etmeliyim..Ve sonra susmalıyım..
Zira,şimdi sükût vakti ey kalbim!..
Ağlarım,ağlatamam,hissederim, söyleyemem..
Dili yok kalbimin,ondan ne kadar bîzarım..